ruya atolyesi

Eğer bir dolu talihsiz olaya sahit olup acı çekmek istemiyorsanız. Bu yazıyı bile okumayın ! Razı mısın? Tamam , o zaman incelemeye başlıyoruz. 13 serilik bir kitabı okurken ; seriler ilerledikçe hem sonunu merak edip hem de bitmesin istemek.  Tam da bu. TALİHSİZ SERÜVENLER DİZİSİ Şimdilerde diziside mevcut. Geçen senelerde 2.sezonunu izleyip yeni sezon gelmesini beklerken , 3.sezonu izlemeden diziyi terk ettim. Tam da şuanlarda izlemeye bile devam edebilirim. Tavsiyede ediyorum.  neil patrick harris'e doyacağınıza ve Kont Olaf'tan nefret edeceğinize yemin edebilirim !  Geçtiğimiz senelerde kitapçılarda raflarda denk geldiğim olmuştu. Ancak suan için kitapçılarda  görebileceğinizden emin değilim. Fakat internet için linkleri aşağıya bırakacağım. Gelelim kitaba.. Kitap serisine ya da talihsiz bir dizi olaya!  hangi tanımlamayı kullanmak isterseniz, seçim sizin.. 3 öksüzün hikayesini anlatan roman ;13 kitaptan olusup , her kitap ise 13 bölüm...

Vincent van Gogh’un hayatının anlatısını yapan bir film. Filmin gerek bakış açısı gerekse yönetmen  Julian Schnabel.'in ''bakın bu Vincent'ın hayatıdır.'' gibi bir yaklaşım ile  değilde, bir ressamın ruh hali , onun düşünceleri.. şeklinde yaklaşımı filme farklı bir şekilde bakmamızı sağlıyor. Bunu da hissettiriyor. Filmde çoğu kez Vincent'ın hayatı değilde onun düşünceleri içine giriyoruz. Filmin çekiliş şekli , kameranın onun gözünden kullanımı ise bize bunu hissettirme inceliğini yansıtır nitelikte oluyor. Van gogh hayranı veya onu tanıyan bilen ve incelip , öğrenen biri iseniz ; daha önceki yapımlardan çok daha farklı oldugunu anlayacaksınızdır. Filmde kameranın kullanımıyla adımlarıyla birlikte sizde yürüyor, nefesini duyuyor ve onun gözünden bakmaya ve hissetmeye başlıyorsunuz. Filmde Van Gogh'un akıl hastahanesinde yattıgı dönemi inceleyip, resimlerini yaparken doğayla nasıl bütünleştiğini , kendini doğaya nasıl ait hissettiğini ve tabi...

1- white buffalo-  the woods 2- modern talking brother louie 3- amanda delara - dirhamz 4- elsa & emilie - ocean 5- aurora running with the wolves İpek Arslan

Wonder ; kitaptan uyarlama bir film. Kitabı ise ; mucize - r.j. palacio Mucize olarak türkçeye çevirilen filmde ilk bakış itibari ile çokta iştah açan bir film değil gibi görünüyordu benim gözümde. Film çıkalı bir hayli olsada , yeni izleme / keşfetme fırsatı buldum. Film  August Pullman 'ın ya da filmden esintisiyle  Auggie'nin evde aldıgı okul eğitiminden sonra beşinci sınıfa başlamasıyla yaşadıklarını anlatıyor.  Treacher Collins sendromu olarak hayata gözünü açan Auggie ,d oğduğu andan bu yana geçirdiği bir çok ameliyat  olmuş ve yüzündeki bariş yara ve bozukluklarla , ve karşılaştıgı herkesin kendisine bakması onun için artık dayanılmaz bir hal almaya başladığı anda ona destek çıkacak bir çok arkadaş edinmiş ve bunun üstesinden gelmeye çalışmaya başlamıştır. Filmin detaylarında ise şöyle bir güzellik var ki ;     Auggie’nin arkadaşı John Will, ablası Via’ya ve ablasının arkadası Miranda’nın gözünden ve tarafından kendilerinde ...

A star is born ; bradley cooper ve lady gaga'nın boşrollerini paylaştığı film ve izleyiciye aktardığı altı çizilesi replikleri. Film bir yıldızın nasıl sohret basamaklarını çıktıgını anlatırken, izleyicinin yer yer kafasını karıştırmayı eksik bırakmıyor. Filmi bir beklentiye girmeden izlerseniz şayet aradıgınızı bulabilirsiniz. Lady Gaga'nın oynamasından dolayı beklentiyede girmesseniz çok daha memnun kalacaksınızdır. Zira daha önce sinemaya uyarlanmıs olan bir film, günümüz için pekte yerini alamayacak gibi. Hikayenın sıradan oluşuna değinmek yerine , sahneler arası kopukluklar bir hayli can sıkıcı oluyor. Varolması gereken sahnelerin , olsaydı kötü görünmeyeceğini hissettiriyor.  Sahneler arası geçişin veya verilmesi gereken duyguyu üstü örtülü bir şekilde verilmesini pekte anlamış değilim. Evet Lady Gaga'nın müzikleri ,  bradley cooper'ın eşliği ve ikili arasındaki uyum gayet net ve güzeldi.  Fakat Lady Gaga tam rolunü benimseyememiş görüntüsünü ...

Eveeeett. Bir musical daha geldi ve geçti. Ben bu yazıyı geç yazdım o ayrı :) Belki de hala etkisinden çıkmadığım için olabilir. Türkiye'de olan belkide en büyük prodüksiyon olabilir.  Olmasa da cidden içlerinden en iyilerindendir. Oyunculuklar ve yapılan performanslar her saniyesinin hakkını veriyor. Açıkçası giderken bizi neyin beklediğini bilmeden , gidenlerden çok bir şey hatta hiç bir şey duymadan 3. oyun oynandıgından  gittik. Beklenti büyüktü. Musical anlamda gayet doyurucu. hayranı oldugunuz bir oyuncu varsa birde , gitmeniz size inanılmaz bir haz verecektir. Ses , görüntü , efektler muazzam. Eksik olan ne diye soracak olursanız; Şapkacının varlıgı inanılmaz azdı. Fazla olan kısım ise tavşanın çok fazla oyunun içinde olması. Bu noktada biraz popülerliğin devreye  girdiği açık. Açıkçası Enis Arıkan'ı çok severim orası ayrı, ancak Alice diyince bir şapkacı beklentisi haliyle oluyor. Serenay Sarıkaya'nın performansına ise diyecek yok. Taktir edilesi....

“Onları görmezden geliyoruz. Savaşlarımız, çatışmalarımız ve başarısız hükümetlerin aptalca kararları nedeniyle buradalar ve onlar yoklar gibi davranıyoruz. Sokaklarda gördüğüm bu çocuklardan biri kaybolduğunda bunu anladım.”   -  Nadine Labaki  Böyle diyor film yönetmeni. Fragmanın başarısına öncelikle deyinmek isterim. Kullanılan muzik , seçilen sahneler tam olarak merak uyandırıcı ve etkileyici Sayfanın sonuna hemen inerek ileyebilir ve  okumaya kaldıgınız yerden devam edebilirsiniz. Film bir çocugun hayattaki zorluklara karşı isyanını , mücadelesini ve bunun neticesinde kendisini dunyaya getiren anne ve babasını dava etmesini ele alıyor ve film bu dava sahnesi ile başlıyor.  Son derece etkileyici. Hele ki paylaşacagım aşağıdaki bilgiyi öğrenince; Filmin başrolü  Zain Al Rafeea  için Capernaum ilk oyunculuk deneyimdi. Suriyeli bir mülteci olan Al Rafeea, ailesiyle birlikte yoksulluk içinde yaşıyordu.  Filmin seyirciyle ...

91. Oscar Ödülleri' nde En İyi Film Ödülü'nü ,  En İyi Orijinal Senaryo ve   Başrolde yer alan Mahershala Ali, filmle birlikte  En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu  oscara layık görüldü. Film gerçek bir  hikayeye dayanıyor.    siyahi piyanist Dr. Don Shirley ve Güney'de şöforlüğünü yapması için işe aldığı Tony Lip'in hikayesini ele alıyor. Filme dair olan eleştiriler her ne kadar çok yönlü olsada , boşrolleri paylaşan iki oyuncuda dengeyi çok sağlam kuruyorlar ve  filmin başarısında ise paylarının büyük oldugu bir gerçek.  Viggo Mortensen ve Mahershala Ali filmin havasını değiştirmiş ve farklı oyuncuların yerlerine oynabilir mi ? fikrini hepten kaldırmış. Kimi zaman gülümseten ve hüzünlendiren bu film sizi yaşadıgı döneme götürecek cinsten. Film  konusu itibariyle çogu kez karşılaştıgımız  ve alışageldiktir. Ancak hem filmin gerçek hayattan uyarlanması hemde günümüz Amerikasında hala bu tip olayların varlığını b...